“Ateş düştüğü yeri yakıyor” Bu
söze çok inanırım ben. Empati kurmak imkansızdır ölüm karşısında. Siz birebir
aynısını bile yaşamış olsanız karşınızdakini ancak biryere kadar
anlayabilirsiniz. O nedenle de sessiz kaldım aslında... Yazmak istemedim. Ahkam
kesmek gibi olacak diye düşündüm; hariçten gazel okuyacakmışım gibi geldi.
Facebook’da, Twitter’da, Instagram’da üç beş cümleye, bir fotoğrafa
sığdıramadım hissettiğimi; öyle olunca da sustum. Ama bir yandan da sessizliğim
üzdü beni. Her gün okudukça, izledikçe, öfkem, acım, hüznüm, kafamdaki sorular
çoğaldıkça sessizlik üzerime gelmeye başladı. İşte o yüzden yazıyorum burada.
Bugünlerde yaşananlar değil
aslında sadece, her zaman bu ülkede bu dünyada yaşananlar, bizim “Aaa ne olmuş
duydun mu haberi?" dediğimiz sonra da bir süre sonra unuttuğumuz tüm yaşananlar.
Son noktası gencecik bir kızın canice, nefretle, kötülükle, vicdansızlıkla
birleşen ölümü. Tanımıyorum ama fotoğraflarına baktığımda kötülüğü yanına
iliştiremiyorum; ailesini görünce sevgi ile büyütüldüğünü her damla göz
yaşında, her sözde hissedebiliyorum. Sonra da diyorum ki, kötülük ne zaman bu
kadar kötü oldu? Her insanın içinde az ya da çok olduğuna inandığım kötülük
birilerinin elinde nasıl bu kadar kontrolden çıkabildi? Bunlar birer soru
cümlesi değil de isyan cümlesi aslında. Bize masallarda hep anlatılıyordu ya; iyilik
hani hep kazanıyordu.
Bu yaşananlar düşünüldüğünde ve
buna hergün bir başka yenisi eklendiğinde aslında sorunun sadece “Kadın”, “Kadına
bakış”, “Kadının toplumdaki yeri” gibi tanımlanmasının; bunun bir Türkiye
sorunu gibi görülmesinin, olayın bütününü anlamakta bizi sınırladığını
düşünüyorum. Sorun kadın olma erkek olma, kadın haklarına saygı duyma duymama,
kadını bir meta gibi görme görmeme sorunu olduğunu değil de sorunun aslında bir
insanlık sorunu olduğunu düşünüyorum. Her gün bir haber görmeyelim ki birisi yok
yere, bazen bir öfke ile, bazen bir ihmal ile, bazen maddi olanaksızlıklar
nedeni ile, bazen kıskançlık ile , bazen hırs ile öldürülmemiş ya da ölmemiş
olsun. Ölümün iyisi kötüsü olur mu? Durun düşünün artık bazı ölümlerin
diğerlerine göre daha iyi olduğunu bile düşünmeye başlamadık mı? Budur geldiğimiz
noktanın ciddiyetini gösteren. Evet, bir insanlık sorunu ile karşı karşıyayız
ve bu insanlık sorunu içerisinde kadının mağdur olduğu durum ve bu
durumların içeriği ne yazık ki zaman zaman çok daha acı ve toplumu derinden yaralayıcı.
Yaptırımları arttırmak, idam
cezaları, hadım etme cezaları caydırıcı olacak mı? İnanıyorum ki belirli bir
düzeyde olacaktır. Ama bence asıl olması gereken, toplumun özündeki değerlere
sahip çıkmasıdır; toplumun içindeki iyiliğin sesini dinlemesidir; toplumun
inandığı şeylerin özüne uygun davranmaya çalışmasıdır. Bunu da yaptırım ile ya
da toplumsal baskının ötesinde gerçekleşmesidir. Toplumun iyileşmesi bireylerin
iyileşmesinden geçer. Bugün kendimizi iyileştirecek bir şey yapalım, çocuğumuza,
komşumuzun çocuğuna iyiliği aşılayalım ya da kendi davranışımızla örnek olalım.
Bugün için önlemi belki ceza ile alabilirsiniz
ama geleceğimizi kurtarmanın yolu sadece düşüncede/inançda kalan değil davranışla da gösterilen bireysel iyilik ve sevgi, bu iyilik ve sevginin etrafımızdaki
insanlara özellikle de çocuklara aktarılması, öğretilmesi ve hissettirilmesi için olabildiğince çabalamaktır.