Bu Blogda Ara

18 Şubat 2015 Çarşamba

"Ateş düştüğü yeri yakıyor"

“Ateş düştüğü yeri yakıyor” Bu söze çok inanırım ben. Empati kurmak imkansızdır ölüm karşısında. Siz birebir aynısını bile yaşamış olsanız karşınızdakini ancak biryere kadar anlayabilirsiniz. O nedenle de sessiz kaldım aslında... Yazmak istemedim. Ahkam kesmek gibi olacak diye düşündüm; hariçten gazel okuyacakmışım gibi geldi. Facebook’da, Twitter’da, Instagram’da üç beş cümleye, bir fotoğrafa sığdıramadım hissettiğimi; öyle olunca da sustum. Ama bir yandan da sessizliğim üzdü beni. Her gün okudukça, izledikçe, öfkem, acım, hüznüm, kafamdaki sorular çoğaldıkça sessizlik üzerime gelmeye başladı. İşte o yüzden yazıyorum burada.

Bugünlerde yaşananlar değil aslında sadece, her zaman bu ülkede bu dünyada yaşananlar, bizim “Aaa ne olmuş duydun mu haberi?" dediğimiz sonra da bir süre sonra unuttuğumuz tüm yaşananlar. Son noktası gencecik bir kızın canice, nefretle, kötülükle, vicdansızlıkla birleşen ölümü. Tanımıyorum ama fotoğraflarına baktığımda kötülüğü yanına iliştiremiyorum; ailesini görünce sevgi ile büyütüldüğünü her damla göz yaşında, her sözde hissedebiliyorum. Sonra da diyorum ki, kötülük ne zaman bu kadar kötü oldu? Her insanın içinde az ya da çok olduğuna inandığım kötülük birilerinin elinde nasıl bu kadar kontrolden çıkabildi? Bunlar birer soru cümlesi değil de isyan cümlesi aslında. Bize masallarda hep anlatılıyordu ya; iyilik hani hep kazanıyordu.  

Bu yaşananlar düşünüldüğünde ve buna hergün bir başka yenisi eklendiğinde aslında sorunun sadece “Kadın”, “Kadına bakış”, “Kadının toplumdaki yeri” gibi tanımlanmasının; bunun bir Türkiye sorunu gibi görülmesinin, olayın bütününü anlamakta bizi sınırladığını düşünüyorum. Sorun kadın olma erkek olma, kadın haklarına saygı duyma duymama, kadını bir meta gibi görme görmeme sorunu olduğunu değil de sorunun aslında bir insanlık sorunu olduğunu düşünüyorum. Her gün bir haber görmeyelim ki birisi yok yere, bazen bir öfke ile, bazen bir ihmal ile, bazen maddi olanaksızlıklar nedeni ile, bazen kıskançlık ile , bazen hırs ile öldürülmemiş ya da ölmemiş olsun. Ölümün iyisi kötüsü olur mu? Durun düşünün artık bazı ölümlerin diğerlerine göre daha iyi olduğunu bile düşünmeye başlamadık mı? Budur geldiğimiz noktanın ciddiyetini gösteren. Evet, bir insanlık sorunu ile karşı karşıyayız ve bu insanlık sorunu içerisinde kadının mağdur olduğu durum ve bu durumların içeriği ne yazık ki zaman zaman çok daha acı ve toplumu derinden yaralayıcı.

Yaptırımları arttırmak, idam cezaları, hadım etme cezaları caydırıcı olacak mı? İnanıyorum ki belirli bir düzeyde olacaktır. Ama bence asıl olması gereken, toplumun özündeki değerlere sahip çıkmasıdır; toplumun içindeki iyiliğin sesini dinlemesidir; toplumun inandığı şeylerin özüne uygun davranmaya çalışmasıdır. Bunu da yaptırım ile ya da toplumsal baskının ötesinde gerçekleşmesidir. Toplumun iyileşmesi bireylerin iyileşmesinden geçer. Bugün kendimizi iyileştirecek bir şey yapalım, çocuğumuza, komşumuzun çocuğuna iyiliği aşılayalım ya da kendi davranışımızla örnek olalım.

Bugün için önlemi belki ceza ile alabilirsiniz ama geleceğimizi kurtarmanın yolu sadece düşüncede/inançda kalan değil davranışla da gösterilen bireysel iyilik ve sevgi, bu iyilik ve sevginin etrafımızdaki insanlara özellikle de çocuklara aktarılması, öğretilmesi ve hissettirilmesi için olabildiğince çabalamaktır.