Bu Blogda Ara

12 Kasım 2018 Pazartesi

Maraton nasıl bir şey mi? Biraz hayat gibi...

Kaptanın seyir defterine ek yıldız tarihi 11.11.2018 kayıtlara geçsin ilk maratonumu İstanbul'da koştum. İstanbul maratonu 1979 yılından bugüne yapılan bir maraton ve bu yıl 40.sı düzenlendi. Maraton yolculuğu, 10 Kasım Cumartesi sabah uçuşu ve sonrasında Yenikapı'daki Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen Maraton ve Spor Fuar'ından yarış kitini almam ile başladı.
1987 - Ünlü Sanatçıların Maratona İlgisi
(Ali Kocatepe-Nazan Şoray-Nüket Duru) :)
Fuar alanında her şey düzenliydi. Spor ve koşu alanında önde gelen Asics, Salomon, Nike gibi markaların stantları, Adım Adım’ın desteklediği sivil toplum kuruluşlarının projeleri için koşmak isteyen gönüllüleri bir araya toplayan "İyilik Peşinde Koş Platformu"nda yer alan sivil toplum kuruluşlarının tanıtım alanları ve küçük bir maraton müzesi vardı. Maraton müzesi küçük olmasına rağmen etkileyiciydi. İstanbul Maratonu, ilk olarak 1979 yılında bir grup Alman turistin girişimiyle gerçekleştirilmiş. Asya-Avrupa Koşusu olarak başlayan maratonun adı daha sonraki yıllarda Avrasya Maratonu olarak değiştirilmiş. 2013 yılında ise, Avrasya Maratonu'nu, dünyanın tüm maratonlarında olduğu gibi, şehrin tanıtımı ve adını ön plana çıkarmak amacı ile İstanbul Maratonu olarak anılmaya başlanmış.

İstanbul Maratonu genel olarak koşma motivasyonumun biraz düşük olduğu bir döneme denk geldi. Hatta öyle ki maraton haftası 7K'lık bir antrenman bile bana zor ve uzun görünüyordu. Gökmen Hocam az çekmedi benden. O nedenle, daha öncesinde 35K'lık trail koşusu denemelerim olsa bile 42K ile ilgili korkularım yok değildi. Ama galiba son iki-üç günde (sınava son gece çalışan öğrenci psikolojisi ile) mental olarak bu maratona iyi hazırlandım. Bırakmak isteyeceğimi tahmin ederek bırakmamama neden olacak alternatif yöntemler geliştirdim. Bu konuda bir reçetem yok aslında bu sizin kendinizi tanımanızla ilgili. Maratonu bitirmek kendini ne kadar iyi tanıyorsan sanıyorum o kadar mümkün. Ben de iç sesimin 42 km boyunca bırakmama neden olacak bahanelerini tahmin ederek ya bu bahaneleri hiç üretmemesini sağlayacak üretirse de buna cevap niteliğinde olacak karşı argümanlar/yöntemler ürettim. Belki fikir verebilir diye birkaçından örnek vereyim:
1. İyi bir şarkı listesi hazırlamak (Özellikle 20K'dan sonrası için eşlik edebileceğim şarkılar)
2. Podcastler- Maraton-bitmesi gereken kilometreler-vücuttaki ağrı acıyı düşünmeyi engelleyecek ilgi alanıma uygun podcastler indirmek. (Tek sıkıntı telefon şarjımın 37.km'lerde %10'lara düşmesiydi.) 
3. 30.km'den sonra "Aslında sadece her hafta koştuğum bir pazar uzunu kaldı" şeklinde düşünmeye çalışmak.
4. Arkadaşlarımın söylediği bazı sözleri tekrar etmek: "Sen de ben de bu yarışı bitireceğini biliyoruz" "Sen bırakmazsın" "Ben senin bırakmadığını gördüm bir kere" "Ben çok eminim bitireceksin; benim bildiğim Özge bitirmeden bırakmaz" gibi.
5. Totem eşyası taşımak :) (Bırakma istediği anı gelirse size bırakmamanız gerektiğini hatırlatacak küçük sevdiğiniz bir şey olabilir)
6. Koşudan önceki gece kendimi bitiş çizgisinden geçerken hayal etmek
7. Koşarken ilgiyi insanlar, çevre gibi ne olduğu önemli olmaksızın koşudan başka şeylere kaydırmak 
8. Bu maratonda "İyilik Peşinde Koş Platformu"nda yer alan kendi seçtiğim "GÜLMEK İYİLEŞTİRİR DERNEĞİ" için koşmak https://www.gulmekiyilestirir.org.tr/

Tüm bunlara rağmen bırakmayı düşündüm mü? Evet düşündüm. İstanbul Maratonu'nun 10K ve 15K parkurları da var. Özellikle onların bitiş çizgilerine geldiğimde bıraksam mı diye aklımdan geçti. 15K'daki iç ses atağını :) "Şu 15K'yı geçersen zaten 20K'dan sonra bırakmak mantıklı olmayacak bitirirsin sen bu maratonu deyip" savdım. Özellikle 25K'dan sonra bırakmamak için en önemli argümanlarımdan biri de buraya kadar koştuğuna yazık olacaktı :) 
Gelelim sabah 5.00'da uyanmamla başlayan maraton gününe... 6.45 gibi Sultanahmet'teki otelimizden çıktık ve 7.15 gibi bizi başlangıç çizgisine götürecek servislerimize bindik. Çok kalabalık bir ortam var, üst aramaları var. O nedenle, hiçbir şeyi son dakikaya bırakmamakta fayda var. Bir de biraz erken gidip başlangıç anındaki atmosferi yaşamak bence çok keyifli. Başlangıç anı çok heyecanlıydı; midemde kelebekler uçuşuyor derler ya öyleydi. 

Başlangıç Anı
Ben pek parkur ile ilgili detaylara bakmamıştım. Nerede iniş nerede çıkış var diye genelde koşu öncesinde (Trail'ler haricinde) parkuru çok detaylı incelemem. Trail koşularda da koşu öncesinde bir "katılayım mı" diye karar verirken; bir de koşu sırasında önümdeki numara kağıdından takip ederim o da iniş gelecek azıcık daha dayan diyebilmek için kendime. Bu noktada "Cehalet Mutluluktur" sözü mottom. Bilmem gerekenlerin dışında fazla detay bilmek beni mutlu etmiyor koşu öncesinde :) Parkur detaylarını çok iyi bilmediğim İstanbul Maratonu  köprü sonrasında yukarı doğru bir yokuş ile başladı. Ama her çıkışın bir inişi vardır. Sonrasında da 10K'dan sonra hafif yükselmeli alçalmalıydı. 

Şu kadar jel kullandım, şunu yedim, şunu içtim detaylarına girmeyeyim. O bilgi de biraz kişiden kişiye değişebilecek bir bilgi. Sadece kendimi enerjisiz hissetmeye özen gösterdim. Gökmen Hocamın söylediği gibi "İhtiyacın olsun ya da olmasın jeli alacaksın. İhtiyacın olduktan sonra geçmiş olsun". Öncesindeki hafta bol karbonhidrat ağırlıklı beslendim. Kendimi parkur boyunca susuz bırakmadım. Gerçi ben yavaş koştuğum ve zaman sınırına (6 saat sınırı vardı) yakın bir zamanda bitirdiğim için benim gibi yarışı sonlarına doğru bitirenler su istasyonlarında su kalmadığı ya da istasyonların bazıları kaldırıldığı için ufak da olsa su problemi yaşadılar.

Onun dışında benim koşum özellikle 20K'dan sonra yürü-koş şeklindeydi. Ortalama 8 pace ile 42K'yı 5 saat 45 dakikada bitirdim. Biraz daha erken bitiririm diye tahmin etmiştim ama çok keskin bir hedef sürem de yoktu; hedefin daha çok süre sınırından önce bitiş çizgisine ulaşabilmekti. 
Bitiş Anı :) Fotoğrafı çeken Yasemin'e
içten teşekkürlerimle...

Bitiş çizgisine ulaştığınızda nasıl hissediyorsunuz? Aslında biraz duygusal. Kafanızda çok uzun bir mesafe 42K ve onu bir yolculuk gibi tamamlamışsınız. Maraton yolculuğu hayat gibi... Yükseldiğiniz çok motive olduğunuz anlar var; motivasyonunuzun kırıldığı bırakmayı düşündüğünüz anlar da... Parkurun eğimleri gibi, hayatın halleri gibi, ruh hali de inişli çıkışlı. O yüzden yolun sonuna geldiğinizde sevdiğiniz bir kitabın/filmin/tatilin/anın son sayafası/sahnesi/günü/saniyesi gibi. Biraz buruk, çokça gururlu ve mutlu. Ben de beklediğimden fazla duygulandım aslında. O nedenle, bu duygusal anı paylaşabilecek birileri çok iyi olur bitişte. Telefonumun şarjı da bitince biraz yalnız hissettim. Organizasyonda görev alan orada bitiş anında gördüğüm birinden rica ettim, bana fotoğraf çekip mail attı sağ olsun. Yine bir başkası powerbank'ını 5 dakikalığına ödünç verdi ve aileme iyiyim yazabildim. Yani organize bir 42 sonunda aslında beklenmedik biraz da kaotik bir sondu. Ama hayat da öyle zaten beklenmedik sürprizlerle dolu. Yaşarken kötü gibi görünen şeyler sonrasında o anı O AN yapan şeyler!         
Bir daha maraton koşacak olsam...
1. Mutlaka yine çanta ile koşarım. 
2. Telefon şarj sorunu önemli; onu çözerim. 
3. Bir gün önce sabah maratonun yapılacağı şehirde olmak yeterli bence.
3. Sonrasında o gece de maratonun olduğu şehirde kalırım. Çünkü maraton sonrası dinlenememek ve hemen dönüş yolculuğuna geçmek biraz yorucu oldu. 
4. Kalabalık çok katılımcılı bir maratonda koşarım. Yavaş koşuyorsanız bu önemli; sonlara kaldığınızda etrafınızda halen koşan birilerini görüyor olmak motive edici.
5. Bu mesafede yeni hedefim bitiş çizgisine ulaşmak yerine 5 saat 45 dakika altında bitiş çizgisine ulaşmak olur. :)

Ve sona geldik. Sonu, sevdiğim yazar Murat Menteş'ten bir alıntı ile yapayım. 

"Kitabın sonu hayatın sonu değil!"

Yeni koşular, yarışlar, mesafeler, yerler beni bekliyor.

Kendime ve Herkese Not :) Maraton Biter... "GÜLMEK İYİLEŞTİRİR"




2 yorum: